
Tefvîz, dünya işlerinden herhangi birini tercîh etmeyip, Allah’ın tercîh ve isteğine teslîm olmaktır. Tefvîz, i’tirâz etmekten vazgeçmekdir. Halkın ayıplarına karşı göz yummaktır. Tefvîz, kazâ’dan önce, teslîm de kazanın inişinden sonra meydana gelir. Tefvîz ne olacağı bilinmeyen bir işi gerçek failine yüklemektir. İşte bu, rızânın başlangıcıdır. Tefvîz, tercîh ve tedbîri terketmektedir. Ve, kazanın inmesini beklemektir. Her işte Hakk’a sığınmaktır. İşini Allah’a ısmarlayan (müfevviz) o kimsedir ki, kendi nefsinden ümîd kesip, her hâlinde Hakk’a sığınır. Yine müfevviz her türlü güç ve davranış takatinden uzak olup, bütün hükümleri Allah’tan bilir. Bütün halkı kendi gibi âciz görür. Her işin tedbîrini Rabb’ine bırakır. Böylesi kişi, kalbinde sükûnet bulur ve iş dâvasının ızdırabından kurtulmuş olur. Tefvîz, bedende teslîm, gönülde i’timâd ve canda rızâ göstermektir. Tefvîz,şiddet ve ni’mette halktan yüzçevirip Hak’k’a dönmektir.
Tefvizin alâmeti üçtür: Birinci; tedbîri, takdirde bırakıp sükûnet bulmaktır. Diğeri; irâde ve tercihi, Mevlâ’nın tedbîrine bırakıp o hususta âtı kalmaktır. Sonuncusu da, her an kazayı gözetmektir. Doğrusu şu ki, kader geldiği zaman, ondan kaçınmak hiçbir şey ifâde etmez. Kaderin gelişi, sakınmadan öncedir. Her iş ve her şey tedbîr ile değil takdir iledir. Madem dünyada, İsteğin meydana gelmiyecek öyleyse, gel, mevcûd olanı iste. Zira murâd, burada ele geçmez. Her ne olursan ol, oldum olasıya konuş ve mutlaka olacak olan kaza geri çevrilemez, ondan sakınmak faydasızdır.
İşi Allah’a ısmarlamak, başarı ve üstünlükle sonuçlanır, rahat ve esenlik kazandırır. Kim, işlerini Allah’a bırakmışsa, o, iki cihan saadetine de kavuşmuş olur. Şanı Yüce Allah’ın sözüne göre: «Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamdolsun!» Yâni, O Allah’a hamdotsun ki, bizi, üzüntü veren tedbîr ve İsteklerden kurtarmıştır. Zira cennete giren mü’minlerin nefslerinin siyâseti ve tedbîri akıllarıydı. Ne zaman müşahedenin yakınlığıyla o ağır yükten kurtuldularsa, kurtuluşları için Mevlâ’ya hamd edip övgüler sundular. Kim işlerini tamamen Allah’a bırakırsa, o dünyada iken irfan cennetine girmiş olur.
Teslim olmaya gelince; o, boyun eğmektir. Kazaya razı olmak, belâya sabretmek ve ni’metlere, şükretmektir. Teslim olmak, musibet şerbetini inleyip ağlamadan tereddütsüz yudumlamaktır. Teslîm olmak; zorluk ve kolaylığı, hastalık ve sağlığı, talih ve talihsizliği, kısaca her hâli kabul etmektir. Teslîm, belâ geldiği zaman, en alt değirmen taşı gibi durmaktır.
Teslimiyet iki şekilde olur: Biri zorunlu, diğeri isteğe bağlı teslimiyet. Zorunlu teslim, kazaya karşı gelmeye gücü yetmediğini bilen kişinin teslî-miyetdir. Şöyle ki, bütün imkanlarını yitirmiş olup zorla ve isteksizce her-şeye teslîm olmak zorunda kalmıştır. İsteğe bağlı teslîm olmaya gelince, o da, mülk sahibinin ve tedbîrin ancak Allah’tan olduğunu şüphesizce bilen kişinin teslimiyetidir. Şöyle ki, mülkü, sahibine teslîm etmekle emro-lunduğu zaman büyük bir istek ve içtenlikle teslîm olur.
İşi, onun tedbîrini alan Mevlâ’ya teslîm eden kimse, o işin fitnesinden emîn olur. Kim, kendisinin sahibi ve banisinin Allah olduğunu idrâk ederse, kesinlikle bilir ki, binayı inşâ eden onun durumunu, binadan yani kendisinden çok daha iyi bilir. Yine, mülkün gerçek sahibi, mülküne, geçici olarak ona sâhib olandan çok daha acıyıcı olduğunu da bilir. Bilir de, o mülk sahibine tevekkül edip, her işi O’na bırakır ve O’na teslîm olarak rızâ makamına yükselir.
Rahat, işi Allah’a ısmarlamakta ve esenlik, büsbütün O’na tesiîm olmaktadır. O’nun yaptığı hep iyidir. O’na teslim olan kurtuluşa erer. Teslim olmakta esenlik, tedbîr almaya yeltenmekte pişmanlık vardır. Kim tedbîr ve inadı bırakıp tesiîm olup boyun eğerse, o kimse, takva sahibi seçkinlerin makamına yerleşir ve Allah’ın hassas kullarının isteklerine kavuşur.
Kalb ile Mevlâ arasında en kalın perde, nefsin tedbîriyle uğraşmak ve sebeblere âciz kullara güvenip onlara dayanmaktır.
Erenlerden birine, «Nasılsın?» diye sorulduğunda, «öyle güçlü bir meleğin elinde esîrim ki, ne olacağımdan haberim yok» diye cevaplandırır. Geçmiş işlere hasret duymak ve gelecek İşlerin tedbîriyle meşgul olmak, içinde yaşanılan anı elden çıkarmaktır. Allah’ın hükümlerine tesiîm olan ve kazasına razı olan, gerçekte tam teslimiyet makamına ulaşmıştır. Tesiîm olmak cennetse, i’tirâz etmek, cehennemdir. Yine tesiîm olmak bir sığınak, bir koruyucudur ve tedbîr ise bir belâdır. Kul olmanın hâli, boyun eğmek ve Müslüman olmanın şanı da tesiîm olmaktır.