
KALBİN MÂHİYETİ
Kulların kalbleri, Mevlâ’nın nazargâhıdır. Şu hâlde kalbi, mâsivâdan uzaklaştırmak, her ibadetten üstündür. Kalbinden fetva isteyen pişman olmaz. Fetva ve ikbâline aykırı gidenin işi ise hatalıdır. İnsan kalbi Rah-mân’ın kapısıdır ve kul, Mevlâ’sı huzurunda duracak bir mekândır. Gönül, bedenin emîridir ve minnet sahibinin esîridir. Gönül kudret levhâsıdır, akıl ve bilgi nakışlarıdır. Gönül, görünüşte siyah bir noktadır. Mânâ ise, ruhun kaynağı ve Hûda’nın nazargâhıdır. Gönül bir Rabbânî lütuftur. Mâdeni, bu cismânî noktadır. Gönül, aklın dönüş yeridir. İnsan ruhu onun bir adıdır. Gönül şaşılacak bir şeydir. Anlamaya çalışınca akıl şaşırır. Kalb ıslâh edildiğinde, cesette ıslâh olur. Zira emrin iyilikleriyle halk kurtulur. Gönül yaratılışın aslıdır. Onun sânı sevgidir. Çünkü muamele kalbe geçtiğinde uzuvlar ve organlar rahat bulur. Sanma ki abdal sözler ve amellerle üste çıkar. Onun yükselişi kalb ve hâlleriyledir. Bir Kâmil demiştir ki: İki sene kalbimi korudum. Sonra korunmuş olup, rahat buldum. Kalb, îmânın mâdenidir. Gönül, tevhid ve irfanın kaynağıdır. Kalb, huzur makamıdır. Gönül de nûr şehridir.
KITA
Sinedeki sevgi gözdeki nûr gibidir Aşkın havası ruhta cesedteki rûh gibidir Olmuş nûr huzurundan kaçıcı ehl-i cehl Gerçekte ki güneşten kaçar o ağrılı gözlü
Beden bir deridir ve tabaklanmaya ihtiyacı vardır. Nefs ise bir hayvan gibidir ve kırılmaya ihtiyacı vardır. Gönül bir camidir, tamire muhtaçtır. Gönül, kabul sermayesidir, fakat zanlar ile meşguldür. Kim ki kalbinin düşüncelerinde murakıp ve kayyûmsa, o, uzuvlarının hareketlerinde masumdur. Vahdet ehlinin kalpleri, marifet ve sevgi ile doludur. Görme gözlerin, müşahede kalblerin, mükâşefe de sırlarındır.
BEYİT
Hâb-ı gaflet bağlamış halkın basiret çeşmini
Yoksa ol hurşid dâim dilde doğmuş bî sihab
(Gaflet uykusu, halkın basîret gözünü bağlamıştır; yoksa o güneş, gönülde dâima bulutsuz doğar.)
değişim oluşup, o kimsenin kalbinden hikmet kaynakları, diline akar. Gerçi gönül melekût âleminin çeşmesi haline gelmiştir. Fakat akış yolunun içinde kapalı olduğundan, dış his nehirleri, türlü bulanıklıklar ile dışarı dökülüp, ona dolmuştur. Onda toplanıp kalmıştır. Şu hâlde eğer halvetle dış ırmakların yolları kapanıp, düşünceler kovulur da, gönülden o toplanan kan çıkarılırsa: «Kırk sabah Allah için hâlis olan kimsenin kalbinden diline hikmet pınarları akar,» sözünce, pınar yolu ondan açılıp, ahâdiyet denizinden kalbine dolup, o gönül, nurlar kaynağı ve sırlar mahzeni haline gelir ve o gönül sahibi bu hâli üzerine bu beyti okur:
O ki ona cihan dar olmuştur
Benim dar gönlüm ona vatan olmuştur
Çünkü gönül, Hûda’nın evidir. Gönlüne gelmeyen Hûda’dan uzak kalır.
BEYİT
«Sende görünen dildârm dîdarıdır
Canın Hakk’m komşusu dildârm dildârıdır»
Çünkü gönül, Mevlâ’nın dergâhıdır. Ona yönelmek gerekli ve evlâdır.
NAZIM
AllahTa birlik sarayı gönüldür Tecellînâne vallahi gönüldür
Ne istersen yürü var ondan iste Hûda’nın ulu dergâhı gönüldedir
Gafil kalb, zindan karanlığından korkmuş ve orada sıkışmıştır. Arifin kalbinin ise, Arş ve Kürsî’den geniş olduğu muhakkaktır. Zrâ Arş ve Kür-sî ve ikisinin içindekiler cismânî âlem kabul edilir. Kalb ise, insanî ruhtur ki, o Rabbânî emirdir. Şu hâlde gönül ve can aslında, irfan mahalli ve Rahmân’ın Arş’ıdır. Kalbi yaratılmışlardan temizleyen, arif ve kâmil insandır ve cihanın sultanıdır.
Hüsn-i vechinden müzeyyendir nigâristân-ı dil
Çünkü dil tahtında sultân-ı hakikat hükm eder Cümle anlar hubb u tâatle tutar fermân-ı dil ,
Cisimdir bir perde-i pür nakş can dergâhına Can nedir bir perdedar dergeh-i canân-ı dil
Evveli bil âhiri bil zahiri bil bâtını Ondan anlarsın neden yapıldı çâr erkân-ı dil
Dilde aşk eyler çü her dem başka rengiyle zuhur Lâ cerem her demde başka renk olur elvân-ı dil
Cümle âlemdir muhît-i dilde bir mevc-i revân Mevcden geç ol garik-i bahr-i bî pâyan-ı dil
Çün bisat-ı dilde bast olmuş simat-ı aşk-ı Hak Ehl-i dil âlemde olmuş dem be dem mihmân-ı dil
Vâriken âlemde Hakkı böyle bir âli makam Kıble-i can olmalıdır hüsn u hem ihsân-ı dil.
(Gönül eyvanının tepesi, Cennet-i A’lâ’dan daha yüksektir. Orada, o gönül sultanı lutfuyla ortaya çıkar. Gönül cennetlerinin yeşillikleri kendi nuruyla nûrlanmıştır. Gönül nigâristanı yüzünün güzelliğinden süslenmiştir. Çünkü gönül tahtında, hakîkat sultanı hükmeder. Gönül fermanı, bütün canları sevgi ve tâatle tutar. Cisim, nakış dolu bir perdedir gönül dergâhına. Can nedir? Gönül canının dergâhına bir perdedar. Önü, sonu, zahiri ve bâtını bil; gönlün dört sütunu neden yapıldı, oradan anlarsın. Aşk, gönülde her an başka bir rengiyle ortaya çıkar. Elbette, gönlün renkleri her an başka bir renk olur. Bütün âlem, gönül okyanusunda akan bir dalga gibidir. Dalgadan geç, gönül denizine gömül. Çünkü gönül sarayında Hakk’ın aşk sofrası yayılmış. Gönül ehli zaman zaman âlemde gönül misafiri olmuş. Âlemde böyle bir yüksek makam var iken Hakkı; gönlün ihsanı ve güzelliği can kıblesi olmalıdır.)